Akşehir Kültürü
Akşehir, kültür coğrafyamızın maddi ve manevi zenginliklerini günümüze kadar yaşatmış, ender kentlerimizden biridir. Buranın halk kültürü varlıkları arasında; Sıra Yarenleri Geleneği, Ünlü Gül-düşün Ustası Nasreddin Hoca’sı, Halk Türküleri, Halk Oyunları, Halk Masalları, Halk Hikâyeleri, Maniler, Ninniler, Bilmeceler, Tekerlemeler, Atasözleri ve Deyimler, Dua ve Beddualar, Nişan ve Düğün Törenleri, Çocuklara Ad Koyma, Yemekleri vb. öğeler günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır.
SIRA YARENLERİ
Orta Asya Türk Kökenli bir geleneğimiz olan “yarenlik”, değişik adlarla yurt içinde ve yurt dışında yaşayan bir Halk Kültürü Geleneği’dir. Bu geleneğin mensubu olan gençler, birbirlerine “yaren” diye hitap ederler. Töre ve törenlerine mevsimi içinde sıra ile her gün bir yarenin evinde oturup,sazlı-sözlü olarak eğlendiklerinden dolayı da Akşehir’de bunlara “Sıra Yarenleri” adı verilmektedir.
Sıra Yarenleri’nin Kıdemli ve Rütbeli olan Yönetim Kadrosu; Yiğitbaşı, Kahyabeyi, Yarenağası, Bölükbaşı ve Çavuş’tan meydana gelir. Diğer rütbesiz ve kıdemsiz olanlara ise sadece “yaren” denmektedir.
HALK TÜRKÜLERİ VE OYUNLAR
Akşehir Yöresi, Halk Türküleri ve Oyunları bakımından da oldukça zengindir. Bu türkü ve oyunlar şunlardır: Akşehir’in Dağları, Ay Oğlan, Bir Sabahtan, Bermende Zeybeği, Çapa Yaparım Çapa, Çarşıda Gezen Oğlan, Emmiler, Gedil Zeybeği, Gıcılar, Kadifem Kara, Karanfilsin, Turnalar, Üç Türkoğlu, Yasiyan Oyunu, Yaşar Türküsü, Yüz Dirhemdir vb…
TARİHİ EFSANELER
AKŞEHİR’E DÜŞMAN GİREMEZ!..
Milli Mücadele yıllarında Akşehir ile ilgili olarak halk arasında hikâye anlatılır: Cankurtaran Köyü’nün kurucusu Hacı Abdurrahman Ağa, rüyasında tabur hocasını görür. “Deli Hafız” lakabıyla tanınan bu zatla birlikte namaz kılarlar; düşmanın Akşehir’e girmemesi için dua eder, niyazda bulunurlar. Bu arada, Deli Hafız da rüyasında Peygamberimizle rüyasında konuşmuş; Akşehir’e, Yunanlılar’ın girmeyeceğine dair söz almıştır. Fakat düşmanın şerrinden korkan bazı Akşehirliler’den yaşlı, çocuk ve kadınlar gruplar halinde şehri terkederek komşu kasaba ve köylerdeki yakınlarının yanlarına yerleşmeye başlarlar. Deli Hafız, kaçanların önüne geçerek “Düşman Akşehir’e giremeyecektir, geri dönün!” der. Başarılı olamayınca, şimdi müze olarak kullanılan Batı Cephesi Karargâhı’na gelerek, bizzat Mustafa Kemal Paşa’yla görüşür ve ona: —Paşam, korkmayın Akşehir’e düşman giremez!” der.
MASALLAR
GELİNLE KAYNANA
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir gelinle kaynana varmış. Gelin, kaynanayı hiç istemez; kaynananın da gözleri hiç görmezmiş. Bir gün kaynana gelinine:
-
- Kızım bir tavuk pişir de yiyeyim, demiş. Gelin evlerinde tavukları olduğu halde onun yerine kurbağa pişirip kaynanasına yedirmiş. Gel zaman, git zaman; vakti saati yetince kaynana ölmüş. Bu sefer gelin yaşlanmış, kendisi de oğlunu evlendirmiş kaynana olmuş. Kaynana:
-
- Yavrum, canım tavuk eti istedi, pişir de yiyeyim, demiş. Gelin tavuğu pişirmek için tencereye koymuş. Tavuk, ocakta pişerken birden bire kurbağa oluvermiş. Gelin, bu duruma hayret etmiş. Kurbağayı hiç kimseye göstermeden atıp, yerine tekrar kesilip temizlenmiş tavuğu koymuş. O, gene kurbağa olmuş. Bunun üzerine kaynananın sabrı taşmış Kaynana:
-
- Kızım ne oldu, tavuk daha pişmedi mi?
-
- Anne, tencereye üç defa pişirmek için temizlenmiş tavuk koydum; fakat üçü de kurbağa haline dönüştü, ben de şaşırdım doğrusu! Demiş. Bunun üzerine kaynana gelinine:
-
- Tamam, yavrum getir, pişmiş kurbağayı yiyeceğim! demiş. Çünkü bir zamanlar o da kendi kaynanasına kurbağayı tavuk diye yedirdiği için – bu sefer tersine – aynı kurbağa kendisine gelmiştir. Zira bu dünyada kime ne kötülük edersen, sonuçta kendine döner.